

1 Mayıs'a İlişkin Görüşlerimiz...
2025 yılı 1 Mayıs’ına ülke her yıl olduğu gibi yine emeğin sömürüldüğü, emekçilerin giderek yoksullaştığı, ülkedeki demokrasi ve hukukun katledildiği gittikçe derinleşen bir ayrışma ve safların belirginleştiği bir süreçle/krizle karşı karşıya girdi.
19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve muhalefet partisi cumhurbaşkanı adayına yapılan darbe ile toplum büyük bir şok yaşamıştır. Yerel seçimlerin üzerinden geçen bir yılda zaman kaybı yaşayan muhalefet bu darbenin geleceğini hesap edememiştir.
Yerel seçim zaferi ile toplumsal muhalefetin 2024 1 Mayıs’ında emek örgütleri ile birlikte güçlü 1 Mayıs beklentisi yaşanan kriz ile sönük geçmiştir. Ne muhalefet ne de emek örgütleri bu konuda öz eleştiri vermemiştir. Herkes suçu bir başkasına atarak ülkede her gün değişen gün içerisinde eriyip gitmiştir.
Zaman o kadar kısa bir olgudur ki bir yıl tükenip yeni 1 Mayıs gelmiştir. 19 Mart’ta yaşanan iktidarın rakibine yaptığı hukuk dışı uygulamalar 2020 yılı pandemi krizinden beri giderek yoksullaşan halk yeter deyip, muhalefet partisini sokağa çekmiştir.
İşçi ve emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs’a “emeklilerin, öğrencilerin, partilerinde” katılımlarıyla ve beklentileriyle şairin şu mısralarda dile getirdiği gibi;
Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde
Mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından
Yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir
diyerek hazır bulunduğu bir yerde, bu yükselen dalgada Taksim yine gündeme gelmiş hatta muhalefet partisi Taksimdeyiz açıklaması yapmıştır.
Gel gör ki ülkedeki emek hareketinin öncüleri, muhalif kanadı olan yapılar Kadıköy kararı almıştır. Bu karar örgütlerin tabanında ciddi eleştirilere sebep olmuştur. Karar şunu göstermektedir. Ülke tepetaklak aşağıya giderken, ciddi bir ekonomik kriz ile emekçiler ezilmekte iken emek hareketinin bu kuruluşları yapısal sorunları nedeniyle emekçilere umut olamamaktadır.
Bir yıl önceki gibi gelen eleştirilere kulak tıkanmış ve suçu birbirlerine atarak geçiştirmişlerdir. Mensubu olduğumuz KESK’in bu kararda sorumluluğu vardır. Bizler bunun en temel nedenini örgütün emekçilerden ve örgütü oluşturan üyelerinden kopması, karar alma mekanizmalarının demokratik yürütülmemesine bağlıyoruz. Ayrıca örgütün yönetim kadrolarında bulunan kişilerin emekçilerin değil belli siyasi grupların etkisi altında kalarak ülkedeki siyaset mekanizmasına göre tavır almalarıdır.
Sendikalar emekçilerindir ve emekçilerin hakları için ister işveren olsun ister muhalefet partileri olsun onların üzerine baskı kurarak ekonomik haklarının elde edilmesinin yanı sıra sosyal, demokratik ve insani haklarının da iyileştirmesi mücadelesini vermesi gerekmektedir.
Konfederasyonumuz ve bağlı sendikalarımızın yüzü siyasi mekanizmalara değil emekçilere dönük olmalıdır. Gelinen noktada örgütün yapısal sorunlarını üyeler nezdinde tartışıp düzeltmedikçe emekçi sınıfının mücadelesinin yükseltilemeyeceği ve emekçilere umut olmayacağı aşikardır.
Ülkede yaşanan krizlere, emek hareketinin öncüllerinin eksiklerine rağmen emekçiler tüm ülkede meydanları doldurarak taleplerini dile getirmiştir. Alanlara gelmeyenlerinde aslında aynı talepleri dillendirdiği bir gerçektir. 2026 1 Mayıs’ına kadar emekçileri birleştirecek tüm adımlar atılmalıdır. Özgür ve insanca bir yaşamı kurana kadar mücadele etmeye devam edecek olan bizleriz...
Herkesin emeğinin karşılığını aldığı, eşit, adil, sağlıklı ve kaliteli bir yaşamı kurmak için amasız, fakatsız birleşmeliyiz....